11 Mart 2016 Cuma

Hitler'in Yükselişi: Naziler İktidara Gelmeden Önce


I. Dünya Savaşı sonrası Almanya’nın Sosyo-Ekonomik Durumu

I. Dünya Savaşı’ndan mağlubiyetle ayrılan Almanya, topraklarının bir kısmını kaybetti ve çok ağır savaş tazminatları ödemeye mahkum edildi. Tam teslimiyete zorlandılar ve Versailles Antlaşması’yla dayatılan ağır koşullar, halkta derin bir çöküntü yarattı.

Alman topraklarının yüzde 10'u ellerinden alınmış, nüfusunun 10'da biri eksilmişti. Zengin demir ve kömür madenleri bulunan Alsas-Loren bölgeleri yine Fransa'nın eline geçmişti.
Doğu Prusya'nın Almanya'dan koparılması II. Dünya Savaşı'nı hazırlayan sorunlardan birisi olacaktı.

Alman halkı, savaş sonrası dönemde, denizaltılarının batırılmasına, savaş gemilerinin ve hava kuvvetlerine ait uçakların hurdaya dönüştürülmesine tanık oldu.

Alman devletinin tank, top, uçak, gemi ve denizaltı üretmesi yasaklanırken Alman Ordusu'nun sadece hafif silahlı 100.000 kişiden oluşan kara kuvvetlerine sahip olmasına izin verilmişti.
Ağır silahllar kuşanmış, top ve tanklarının namlusunu Almanya'ya doğrultan
komşu ülkeler ve karşılarında hafif silahlı 100,000 Alman piyadesi


O dönemde hazırlanmış, Almanya topraklarının düşmanları tarafından
nasıl parçalandığını anlatan bir Alman filmi
Ülkenin altın stokuna, dış alacaklarına ve ticaret filosuna da el konulmuştu. Enflasyon ise kontrolden çıktı.


Hiperenflasyon

Kasım 1923’te, Almanya’daki enflasyon tarihte eşi benzeri görülmemiş bir seviyeye çıkmıştı. Aylık enflasyonun 29500 %  olması, başka bir deyişle bugün aldığın bir malın, 3.7 gün içerisinde fiyatının ikiye katlanması demekti.

Öyle ki, insanlar ekmek almak için el arabasıyla para taşımak zorunda kaldılar. Bir yumurta için 100 milyar mark, ekmek için 200 milyar mark talep ediliyordu. Para öyle çok değer kaybetmişti ki, parayı sobada yakmak daha ekonomik bir ısınma yöntemi olmuştu. Alışverişe gidenler ellerinde para dolu sepetlerle gidiyor, hepsini saymak mümkün olmadığı için ticaret yapılırken mark kiloyla tartılıyordu. Deste deste marklar çocuklar için oyuncak olmuştu.
Kiloyla Mark

Fatura ödeyen Alman vatandaşı

Deste deste Marklar "çocuk oyuncağı" olmuş.
Marklar, ısınmak için sobada yakılıyor
Sepetlerle taşınan para
Bu çok çok ağır ekonomik koşullar, ülkedeki marjinal ideolojilerin güçlenmesine zemin hazırlamıştı. Alman politik yaşamında sağ ve sol  uçtaki partiler ön plana çıkmaya başladı.

Nazi Partisi 1920-1924 arasında hızla teşkilatlanmış ve kitlesel gösteri ve eylemlerle adlarını duyurmaya başlamıştı. Kalkıştıkları darbe girişimi başarısız da olsa, Hitler'i ülke çapında tanınan bir simaya dönüştürdü. Mayıs 1924 genel seçimlerinde 32 milletvekili çıkararak ilk kez meclise adım attılar. Lakin istedikleri etkiyi yapamadılar.

Bu arada Alman hükümeti enflasyonu bir nebze dizginlemeyi başardı. 1926 yılı baharına, dibe vurmuş olan Alman ekonomisi yavaş yavaş toparlanmaya başladı. Başta Amerika olmak üzere alınan dış borçlar ekonomiyi toparlarken, enflasyon yavaşladı.

Mayıs 1928 seçimlerinde Nazi Partisi büyük güç kaybetmiş, halk desteği yüzde 2.6'ya milletvekili sayısı 12'ye düşmüştü.

Büyük Buhran

Almanya'nın ilerlediği korku tünelinin sonunda 1929 Büyük Buhranı (krizi) vardı. Sanayileşmiş bütün devletlerin yaşadığı global ekonomik krizden en çok etkilenen, kısa vadeli dış borçları sebebiyle yine Almanya oldu.  Alman ekonomisi tekrar dibi gördü. Bu sefer de işsizlik patlama yaptı. Büyük fabrikalar birer birer kapanınca 1 yıl içinde 3 milyon Alman vatandaşı işini kaybetti.

Ülkede sanayi üretimi hızla düşerken, iflaslar ve işsizlik hızla yayılmaya başladı. Hükümet, bütçe açığını kapatmak ve Galip Devletlere savaş tazminatını ödeyebilmek için vergi oranlarını artırmak zorunda kaldı. Ülkede her kesimden insanın bezgin ve yılmış bir ruh haline sahipti.

Hitler ve Naziler'in ilk büyük sıçraması da işte bu döneme denk geliyor.

Hitler, mağlup ve aşağılanmış, ekonomik ve siyasi krizlerde yolunu kaybetmiş Alman halkının kendine çıkış yolu bulamayan saldırganlığına, küskünlüğüne, hayal kırıklığına, korku ve kızgınlığına hitap ediyordu. Almanya'nın içinde bulunduğu durumdan tek kurtuluş yolunun, kendi önderliğindeki milli yeniden doğuştan geçtiğini üzerine basa basa belirtiyordu.


Hitler’e göre, Almanya’nın bu kötü duruma düşmesinden, iç ve dış düşmanlar sorumluydu. Hepsinden intikam alınacaktı. İnancını kaybetmiş insanlara daha iyi bir hayat, yeni ve muzaffer bir Almanya vaat etti. Naziler seçimlerde işsizleri, gençleri ve alt orta sınıf mensuplarını (küçük dükkân sahipleri, ofis çalışanları, zanaatkârlar ve çiftçileri) hedefliyordu.

Almanya’nın birleşmesi, altı milyon işsize iş bulunması ve geleneksel Alman değerlerinin tekrar ayağa kaldırılması sözünü veren Hitler büyük bir halk desteği kazandı.


Hitler İktidara Yürüyor!

Naziler, 1929 Büyük Bunalımı'nın getirdiği çöküntü ve yoksullaşma karşısında yeniden sahneye çıkma fırsatı buldular. Eylül 1930'da 18.3%, Temmuz 1932'de 37.4% oy oranına ulaştılar.


Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi, en çok oy alan ve en fazla koltuk sayısına sahip parti olsa da, tek başına iktidar olacak çoğunluğa sahip değildiler. Diğer partiler Nazilerle koalisyon kurmak istemezken. Alman Cumhurbaşkanı Hindenburg da Hitler'e soğuk bakıyordu.

Başka formüller denendi ama bir türlü kalıcı bir hükümet kurulamadı. Meclis aritmetiği buna izin vermiyordu. Tek yol kalmıştı; erken seçim. Nazilerin dışarıda kaldığı Azınlık hükümeti, 4 ay sonraki seçimlere kadar ülkeyi kör topal yönetmeye çalıştı.
Kasım 1932'de yapılan seçimlerde Nazilerin oy oranı, ufak bir düşüşle yüzde 33.1'e  gerilese de genel tablo yine değişmemişti. Naziler hala 1. partiydi ve hala bir koalisyon hükümeti kurulamıyordu. Demokratik sistem yine kilitlenmişti.

Uzun süredir ekonomik sıkıntılarla boğuşan Alman halkı yeni ekonomi politikaları ve acil önlemler talep ederken mecliste yaşanan bu siyasi istikrarsızlık ve sistemin kilitlenmesi, Alman halkının demokratik rejime bakışını şüphesiz ki olumsuz etkiledi.
Adolf Hitler ve Paul von Hindenburg

Siyasal istikrarsızlığı çözecek tek liderin Hitler olduğuna inanan bazı milliyetçi önderler ve ekonomik istikrar isteyen sermaye grupları, Hitler'in şansölye yani başbakan olması konusunda uzlaştılar. Komünistlerin devrim yapmasından çekinen Alman Cumhurbaşkanı Hindenburg da ikna olmuştu. Muhafazakar partiyle koalisyon için anlaşan Adolf Hitler, 30 Ocak 1933 tarihinde Şansölye yani başbakan olarak atandı. Ayrıca Mart’ın 5’inde bir erken seçim yapılması kararlaştırıldı.

Hitler'in seçimlere kadar kısa bir zamanı, yalnızca 1 ayı vardı. Ama bu sefer devletin bütün imkanları elinin altındaydı.

Hitler ilk icraatı olarak, daha şansölye olduğu ilk gün, radyo yayınlarının denetimini yapan kuruma kendi adamlarını yerleştirdi. Radyoda, 1 ay sonra yapılacak seçimlere kadar, 45 seçim programı yayınlandı, ama bunların tamamı Nazi partisinin propagandasıydı. Diğer partilere hiçbir söz hakkı verilmedi.

Reichstag Yangını

Ama asıl olay, seçime 1 hafta kala, 27 Şubat’ta yaşandı. Alman parlamento binası Reichstag bir kundaklama sonucu büyük hasar gördü ve kullanılamaz hale geldi.
Tam olarak aydınlatılamamış bu kundaklama, Alman tarihinde önemli bir dönüm noktası oldu. Hollandalı anarşist Marinus van der Lubbe işkenceyle konuşturulup kundaklamayı itiraf etse de tartışmalar bugün bile devam ediyor.
Yangından sonra Cumhurbakanı Hindenburg, bir kararname yayınlayarak temel hak ve özgürlüklerin büyük çoğunluğunu askıya aldı. Olağanüstü hal ilan edildi.

Naziler kundaklamayı komünistlerin yaptığını açıklayıp kızıl avına başladı. Kundaklamayla hiçbir ilişkileri olmamasına rağmen merkez sağ ve sol partilerin faaliyetlerine ciddi kısıtlamalar getirildi ve Sosyal Demokrat ve Komünist Parti senatörleri tutuklandı. 20 gazetenin yayınına son verildi.

İşte bu şartlarda seçime gidildi.

III. Reich

Mart 1933 seçimleri, Nazilerin zaferiyle sonuçlandı. Oyların yüzde 43.9'unu aldılar. Zaten Komünist ve Sosyal Demokrat milletvekillerinin tamamı hapisteydi, bu da hesaba katılınca, meclisteki çoğunluk Nazilerin eline geçti.
 Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi'nin katıldığı seçimlerde aldığı oy oranları

Kısa zamanda ekonomi, kültür, eğitim ve hukukla ilgili bütün devlet kuruluşları Nazilerin tam kontrolü altına girdi.
1933 yılının Temmuz ayında, Nazi partisi dışındaki diğer tüm partiler feshedildi. Böylelikle Almanya tek parti diktatörlüğüne dönüştü. 1933 seçimleriyle birlikte, 1945 yılına kadar sürecek, "kanlı" III. Reich dönemi de başlamış oldu.
 




 


 



Nazi Propagandası'nın Temel İlkeleri



Propaganda, kökü itibariyle -bir bitkinin filizlerini toprağa dikerek yeni bitkiler yetiştirmek- anlamına gelen Latince'deki "propagare" kelimesinden türemiştir. Amacı, belirli fikirleri yeşertmek ve geniş kitlelere yaymaktır.
Propaganda, bilinçli ve sistemli olarak ilk defa, Roma Katolik Kilisesi tarafından, Hristiyan olmayan ülkelere gönderilen misyonerler vasıtasıyla Hristiyanlığı yaymak için kullanılacaktı. Bu amaçla, Katolik Kilisin'de"Gregatio de Propaganda Fide" (İnancı Yayma Meclisi) kuruldu.
Toplu iletişim araçları geliştikçe propagandanın gücü de arttı. Matbaanın icadıyla kitaplar, gazetenin yaygınlaşması, daha sonrasında radyo, propagandanın etki alanını hayal bile edilemeyecek seviyelere çıkarttı.
Stalin, Mussolini, Franco, Hitler gibi dünya tarihinin en kanlı liderlerinin bu dönemde tarih sahnesine çıkması kesinlikle bir tesadüf değil.  
Bu diktatörler, gelişen teknolojiyle birlikte ellerindeki propaganda silahını en etkili şekilde kullandılar. İdeolojilerini geniş halk kitleleri benimsedi. Devlet eliyle cinayetler işlenirken, kitleler faşizmin büyüsüne kapıldı.

Dönemin başrol oyuncusu, Adolf Hitler ve Naziler'di.
Alman halkının algılarını, medya manipülasyonları, şiddet gösterileri ve popülist söylemlerle etkileyip iktidara gelmeleri, ve sonrasında yaşananlar; iyi hesaplanmış becerikli ve tarihin en yoğun propaganda faaliyetinin bir sonucuydu. İktidara geldikten sonra devlet baskısı ve şiddetini sonuna kadar uyguladılar. Hikayenin devamını hepimiz biliyoruz; tarihin en kanlı savaşı, yaşamını yitiren on milyonlarca insan, harabeye dönen şehirler, katliamlar, tecavüzler, soykırımlar...
Nazi propagandasında, iki önemli ismin imzası vardı;

I. Dünya Savaşı sırasında, basit bir onbaşıyken, propagandanın gücüne bizzat şahitlik etmiş, sonrasında orduda propagandacı olarak görev almış Adolf Hitler
ve
Adolf Hitler etrafında bir Führer miti oluşturan, Nazi ideolojisini kabul ettirmek için gazete, dergi, kitap, halk mitingi ve toplantısı, sanat, müzik, sinema ve radyo gibi Almanya’daki her türlü iletişim aracını tek elden yöneten, bugün taraflı tarafsız herkesin bir propaganda dehası olarak kabul ettiği, dönemin Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanı Joseph Goebbels.
Propaganda bir sanatsa -ki Hitler en başından beri buna inanıyordu- Joseph Goebbels bu alandaki en büyük sanatçıydı. Bu alanda şeytani bir dehası vardı. Şimdilik Joseph Goebbels'i başka bir yazıya saklayıp Adolf Hitler'in propaganda hakkındaki görüşlerine yoğunlaşalım.
Propagandanın ne kadar büyük bir silah olduğunu kavrayan Hitler, Alman İşçi Partisi'ne girdiğinde propaganda sorumlusu olmuştu.

Nazi partisi daha yüzde 3 oy oranına sahipken Hitler tarafından ifade edilen propaganda esasları, Goebbels'in siyasi dehası ve Almanya'nın sosyo-ekonomik şartlarıyla birleşince, 1933 seçimlerinde Naziler yüzde 43.9 oy alarak tek başına iktidar olacaktı.
Hitler'in Kavgası
Daha önceki yazımda, Hitlerin siyasete giriş hikayesinden bahsetmiştim. Birahane darbe teşebbüsü sonrası bir süre hapsedilmişti. Landsberg Cezaevi'nde hapis yattığı dönemde, hem hayatını anlatan hem de ideolojik fikirlerini açıkladığı bir kitap yazdı.

Hitler, başarısız darbe teşebbüsünden dolayı 9 ay hapis yattığı, Landsberg Cezaevi'nde, hem hayatını hem de fikirlerini anlatan bir kitap kaleme aldı. Kitaba "Yalana, Aptallığa ve Korkaklığa Karşı Dört Buçuk Yıllık Mücadele" ismini vermek istedi. Kitabı basacak yayınevi, ismi çok uzun bulunca yeni ismi “Mein Kampf” (Kavgam) oldu.


Hitler, hapisten çıktıktan sonra, 1926 yılında ise kitabın II. cildi kaleme aldı.
I. ciltte, Hitler, yaşamının gençlik evrelerini, siyasi görüşlerinin oluşmasını, "ırkçı" fikirlerinin nasıl geliştiğini, savaş anılarını ve siyasete girme hikayesini anlatırken dönemin önemli siyasi gelişmelerini yorumladı.
II. ciltte ise daha çok parti programı, teşkilatlanma ve ideal devlet yapısından söz edip toplumsal düzen, sosyal yaşam, ekonomik sistem, gençliğin yetiştirilmesi, aile yaşamı, eğitim-öğretim, millet, ırk ve devlet gibi konular hakkında fikirlerini açıkladı.
Kitabın yayın haklarını elinde bulunduran Bavyera hükumeti, ırkçı ideolojinin yeniden dirilmesinden korktuğu için kitabın basılmasına izin vermiyor. Kavgam şu anda Almanya başta olmak üzere Fransa, Avusturya, Polonya gibi birçok Avrupa ülkesinde yasaklı durumda. 2007 yılında Bavyera hükumetinin açtığı dava sonucunda Türkiye'de de kitabın basılması yasaklandı.
Özet olarak "Kavgam" (Mein Kampf) bir otobiyografi olduğu gibi aynı zamanda siyasal bir manifesto özelliği taşımakta. İçerisinde defalarca propaganda kelimesi geçen Kavgam; Hitler'in propagandaya verdiği önemin somut bir kanıtı aynı zamanda.
Hitler’in propaganda prensipleri 

Propaganda kime hitap etmelidir? Aydınlara mı yoksa halkın az öğrenim görmüş kitlesine mi? Hitler bu sorulara şöyle cevap veriyor; Propaganda daima topluluğa hitap etmelidir.
Hitler’e göre propagandanın amacı, tek tek ve ilmi surette fertleri bilgi sahibi kılmak değildir. Vazifesi, kitlelerin dikkatini belirli olaylar, zaruret ve yaptırımlar üzerine çekmektir. Bu hususların önemi ise halka ancak propaganda aracılığıyla anlatılabilirdi.
Adolf Hitler’e göre politikacı, hitap ettiği topluluktaki en kafası dar, aklı kısa kimsenin anlayabileceği şekilde konuşmalıdır.. Şartlar dahilinde, taraftar kazanılmak istenilen kimseler ne kadar çoksa, propagandanın ilmi seviyesi de o kadar aşağıda olmalıdır.
Propaganda istenilen sonuca ulaşmak için yapılır, birkaç okumuş kimsenin veya entellektülin takdir etmesi için değil.
Propagandayı belirli birkaç nokta üzerine yoğunlaştırarak devamlı bu konuları tekrarlamak, kısa ve öz bir metin hazırlamak ve fikri yaymak için büyük bir inat gösterip, sonucu beklemekte sabırlı olmak en doğru yöntemdir.
Genel hatlarıyla bahsettiğim bu propaganda esasları, Nazilerin seçimlerde, iktidarın ilk yıllarında ve savaş zamanında kullandıkları temel prensipler olacaktı.
Führer Miti
 Nazi propagandası, insanlara hoş gelen ulusal birlik mesajı ve milyonlarca Alman'ı heyecanlandıran ütopik bir gelecek vaadi veriyordu. Aynı zamanda Çingeneler, Yahudiler ve Komünistler gibi istenmeyen(!) unsurların Nazi Almanyası'ndan izole edilmesi de propaganda sayesinde mümkün olabildi.
Adolf Hitler’in etkileyici konuşma yeteneği ve kitleleri ikna kabiliyeti, Nazi propagandasıyla birbirini tamamlayarak Adolf Hitler etrafında bir “Führer kültü” oluşturdu.
Büyük mitinglerdeki, törenlerdeki ve radyodaki konuşmaları sayesinde şöhreti gitgide arttı. Nazi propagandası, Hitler’i göreve hazır bir asker, bir baba figürü ve Almanya’yı kurtaracak efsanevi lider olarak simgeleştirdi.





I. Dünya Savaşı propagandaları 1914–1918 arasında cephede asker olarak görev alması, genç Hitler’i önemli ölçüde etkilemişti. 
Hitler Almanya’nın mağlubiyetini, savaş alanındaki yenilgilere değil, düşman propagandası gücüne bağlıyordu. Hitler propagandanın gücünü anlamış, kitlelere ulaşmak için propagandanın etkin kullanılması gerektiğine inanmıştı.  
Nazi propagandası, istikrar getiren, istihdam yaratan ve Almanların büyüklüğünü yeniden ortaya çıkaran üstün yetenekli devlet adamı olarak Hitler’i idolleştirdi.




Copyright © Deneme script