Propaganda, bilinçli ve sistemli olarak ilk defa, Roma Katolik Kilisesi
tarafından, Hristiyan olmayan ülkelere gönderilen misyonerler
vasıtasıyla Hristiyanlığı yaymak için kullanılacaktı. Bu amaçla, Katolik
Kilisin'de"Gregatio de Propaganda Fide" (İnancı Yayma Meclisi) kuruldu.
Toplu iletişim araçları geliştikçe propagandanın gücü de arttı.
Matbaanın icadıyla kitaplar, gazetenin yaygınlaşması, daha sonrasında
radyo, propagandanın etki alanını hayal bile edilemeyecek seviyelere
çıkarttı.
Stalin, Mussolini, Franco, Hitler gibi dünya tarihinin en kanlı
liderlerinin bu dönemde tarih sahnesine çıkması kesinlikle bir
tesadüf değil.
Bu diktatörler, gelişen teknolojiyle birlikte ellerindeki propaganda
silahını en etkili şekilde kullandılar. İdeolojilerini geniş halk
kitleleri benimsedi. Devlet eliyle cinayetler işlenirken, kitleler
faşizmin büyüsüne kapıldı.
Nazi partisi daha yüzde 3 oy oranına sahipken Hitler tarafından ifade edilen propaganda esasları, Goebbels'in siyasi dehası ve Almanya'nın sosyo-ekonomik şartlarıyla birleşince, 1933 seçimlerinde Naziler yüzde 43.9 oy alarak tek başına iktidar olacaktı.
Propaganda kime hitap etmelidir? Aydınlara mı yoksa halkın az öğrenim
görmüş kitlesine mi? Hitler bu sorulara şöyle cevap veriyor; Propaganda
daima topluluğa hitap etmelidir.
Adolf Hitler’e göre politikacı, hitap ettiği topluluktaki en kafası dar,
aklı kısa kimsenin anlayabileceği şekilde konuşmalıdır.. Şartlar
dahilinde, taraftar kazanılmak istenilen kimseler ne kadar çoksa,
propagandanın ilmi seviyesi de o kadar aşağıda olmalıdır.
Nazi propagandası, istikrar getiren, istihdam yaratan ve Almanların
büyüklüğünü yeniden ortaya çıkaran üstün yetenekli devlet adamı olarak
Hitler’i idolleştirdi.
Dönemin başrol oyuncusu, Adolf Hitler ve Naziler'di.
Alman halkının algılarını, medya manipülasyonları, şiddet gösterileri ve
popülist söylemlerle etkileyip iktidara gelmeleri, ve sonrasında
yaşananlar; iyi hesaplanmış becerikli ve tarihin en yoğun propaganda
faaliyetinin bir sonucuydu. İktidara geldikten sonra devlet baskısı ve
şiddetini sonuna kadar uyguladılar. Hikayenin devamını hepimiz
biliyoruz; tarihin en kanlı savaşı, yaşamını yitiren on milyonlarca
insan, harabeye dönen şehirler, katliamlar, tecavüzler, soykırımlar...
Nazi propagandasında, iki önemli ismin imzası vardı;
I. Dünya Savaşı sırasında, basit bir onbaşıyken, propagandanın gücüne
bizzat şahitlik etmiş, sonrasında orduda propagandacı olarak görev
almış Adolf Hitler
ve
Adolf Hitler etrafında bir Führer miti oluşturan, Nazi ideolojisini
kabul ettirmek için gazete, dergi, kitap, halk mitingi ve toplantısı,
sanat, müzik, sinema ve radyo gibi Almanya’daki her türlü iletişim
aracını tek elden yöneten, bugün taraflı tarafsız herkesin bir
propaganda dehası olarak kabul ettiği, dönemin Halkı Aydınlatma ve
Propaganda Bakanı Joseph Goebbels.
Propaganda bir sanatsa -ki Hitler en başından beri buna inanıyordu-
Joseph Goebbels bu alandaki en büyük sanatçıydı. Bu alanda şeytani bir
dehası vardı. Şimdilik Joseph Goebbels'i başka bir yazıya saklayıp Adolf
Hitler'in propaganda hakkındaki görüşlerine yoğunlaşalım.
Propagandanın ne kadar büyük bir silah olduğunu kavrayan Hitler, Alman İşçi Partisi'ne girdiğinde propaganda sorumlusu olmuştu.
Nazi partisi daha yüzde 3 oy oranına sahipken Hitler tarafından ifade edilen propaganda esasları, Goebbels'in siyasi dehası ve Almanya'nın sosyo-ekonomik şartlarıyla birleşince, 1933 seçimlerinde Naziler yüzde 43.9 oy alarak tek başına iktidar olacaktı.
Hitler'in Kavgası
Daha önceki yazımda, Hitlerin siyasete giriş hikayesinden bahsetmiştim.
Birahane darbe teşebbüsü sonrası bir süre hapsedilmişti. Landsberg
Cezaevi'nde hapis yattığı dönemde, hem hayatını anlatan hem de ideolojik
fikirlerini açıkladığı bir kitap yazdı.
Hitler, başarısız darbe teşebbüsünden
dolayı 9 ay hapis yattığı, Landsberg Cezaevi'nde, hem hayatını hem de
fikirlerini anlatan bir kitap kaleme aldı. Kitaba "Yalana, Aptallığa ve Korkaklığa Karşı Dört Buçuk Yıllık Mücadele" ismini vermek istedi. Kitabı basacak yayınevi, ismi çok uzun bulunca yeni ismi “Mein Kampf” (Kavgam) oldu.
Hitler, hapisten çıktıktan sonra, 1926 yılında ise kitabın II. cildi kaleme aldı.
I. ciltte, Hitler, yaşamının gençlik evrelerini, siyasi görüşlerinin
oluşmasını, "ırkçı" fikirlerinin nasıl geliştiğini, savaş anılarını ve
siyasete girme hikayesini anlatırken dönemin önemli siyasi gelişmelerini
yorumladı.
II. ciltte ise daha çok parti programı, teşkilatlanma ve ideal devlet
yapısından söz edip toplumsal düzen, sosyal yaşam, ekonomik sistem,
gençliğin yetiştirilmesi, aile yaşamı, eğitim-öğretim, millet, ırk ve
devlet gibi konular hakkında fikirlerini açıkladı.
Kitabın yayın haklarını elinde bulunduran Bavyera hükumeti, ırkçı
ideolojinin yeniden dirilmesinden korktuğu için kitabın basılmasına izin
vermiyor. Kavgam şu anda Almanya başta olmak üzere Fransa, Avusturya,
Polonya gibi birçok Avrupa ülkesinde yasaklı durumda. 2007 yılında
Bavyera hükumetinin açtığı dava sonucunda Türkiye'de de kitabın
basılması yasaklandı.
Özet olarak "Kavgam" (Mein Kampf) bir otobiyografi olduğu gibi aynı
zamanda siyasal bir manifesto özelliği taşımakta. İçerisinde defalarca
propaganda kelimesi geçen Kavgam; Hitler'in propagandaya verdiği önemin
somut bir kanıtı aynı zamanda.
Hitler’in propaganda prensipleri
Hitler’e göre propagandanın amacı, tek tek ve ilmi surette fertleri
bilgi sahibi kılmak değildir. Vazifesi, kitlelerin dikkatini belirli
olaylar, zaruret ve yaptırımlar üzerine çekmektir. Bu hususların önemi
ise halka ancak propaganda aracılığıyla anlatılabilirdi.
Propaganda istenilen sonuca ulaşmak için yapılır, birkaç okumuş kimsenin veya entellektülin takdir etmesi için değil.
Propagandayı belirli birkaç nokta üzerine yoğunlaştırarak devamlı bu
konuları tekrarlamak, kısa ve öz bir metin hazırlamak ve fikri yaymak
için büyük bir inat gösterip, sonucu beklemekte sabırlı olmak en doğru
yöntemdir.
Genel hatlarıyla bahsettiğim bu propaganda esasları, Nazilerin
seçimlerde, iktidarın ilk yıllarında ve savaş zamanında kullandıkları
temel prensipler olacaktı.
Nazi propagandası, insanlara hoş gelen ulusal birlik mesajı ve
milyonlarca Alman'ı heyecanlandıran ütopik bir gelecek vaadi veriyordu.
Aynı zamanda Çingeneler, Yahudiler ve Komünistler gibi istenmeyen(!)
unsurların Nazi Almanyası'ndan izole edilmesi de propaganda sayesinde
mümkün olabildi.
Adolf Hitler’in etkileyici konuşma yeteneği ve kitleleri ikna
kabiliyeti, Nazi propagandasıyla birbirini tamamlayarak Adolf Hitler
etrafında bir “Führer kültü” oluşturdu.
Büyük mitinglerdeki, törenlerdeki ve radyodaki konuşmaları sayesinde
şöhreti gitgide arttı. Nazi propagandası, Hitler’i göreve hazır bir
asker, bir baba figürü ve Almanya’yı kurtaracak efsanevi lider olarak
simgeleştirdi.
I. Dünya Savaşı propagandaları 1914–1918 arasında cephede asker olarak görev alması, genç Hitler’i önemli ölçüde etkilemişti.
Hitler Almanya’nın mağlubiyetini, savaş alanındaki yenilgilere değil,
düşman propagandası gücüne bağlıyordu. Hitler propagandanın gücünü
anlamış, kitlelere ulaşmak için propagandanın etkin kullanılması
gerektiğine inanmıştı.
0 yorum:
Yorum Gönder